Ana içeriğe atla

MİDE KORUYUCU İLAÇLARIN REFLÜ TEDAVİSİNDE KULLANIMI

Çok uzun seneler boyunca reflü belirtileri ile hastalık teşhis edilince, reflü tedavisinde asit baskılayıcı ilaçlar az yahut çok etkinlikte olmak üzere kullanıla gelmişlerdir. Bu ilaçlardan en basitleri antiasit  diye isimlendirilen ve pastil yahut şurup tarzı kullanımları olan preparatlardır. Bu grup ilaçlar mide koruyucu etkinlikte olmaktan uzak olup kullanıldıkları andan itibaren birkaç saat için mide asiditesini  azaltıcı etki gösterirler. Bu dönemde hastanın reflü belirtileri ilgili şikayetleri baskılanıp yaşam konforları artmaktadır.

Mide koruyucu etkinliği daha fazla olan ikinci grup ilaçlar Histamin-2 Reseptör Antagonistleri adıyla da anılmaktadır ve sırayla Cimetidine, Ranitidine, Famotidine ve Nizatidine  preparatlarıdırlar. Bu grup ilaçlar sıklıkla günde tek seferde alınan ve günün büyük bölümünde mide asiditesini kontrol ederek reflü belirtileri şikayetlerinin ortadan kaldırılmasını sağlayan mide koruyucu ilaçlar gurubundadır.

Çok uzun yıllar gerek peptik ülser ve gerekse reflü tedavisinde kullanılmışlardır. Günde iki kez alınmaları halinde tüm günü kapsayacak tarzda etki gösterebilmektedirler. Bazıları böbrek fonksiyon bozukluğunun varlığı halinde dikkatle kullanım gerektirmekle birlikte ekseri güvenilirdirler ve sık/ciddi yan etki oluşturmaktan uzaktırlar.

Mide koruyucu ilaçlardan reflü tedavisinde günümüzde en sık kullanılmakta olanları Proton Pompa İnhibitörü (PPI) grubu ilaçlar olup yıllar önce kullanıma ilk girmiş olan PPI ilaç Omeprazoldür. Daha sonra yıllar içerisinde Lansoprazole, Pantoprazole, Esomeprazole ve Rabeprazole mide koruyucu ilaç olarak reflü hastalığının tedavisine girmişlerdir.

Bu sayılan ilaçlardan birinin diğerine üstünlüğü genellikle yok kabul edilir. Günde tek doz alınma kolaylığına sahiptirler. Bu gruptaki mide koruyucu ilaçlar etkin dozda kullanıldıklarında reflü hastalığı şikayetlerini neredeyse tamamen ortadan kaldırabilmektedirler. Son yıllarda mide koruyucu ilaçların potansiyel yan etkileri ile ilgili bir çok spekülatif bilgi basın yayın organları yoluyla kamuoyuna  yansıtılmış olup bir kısmında  yan etki profili o kadar abartılmış duruma varmıştır ki bazı reflü hastaları şikayetlerinin tekrar ortaya çıkması pahasına  ilaç ile reflü tedavilerini  kesmeye başlamışlardır.

Sitemde daha evvelce sizlerin dikkatine sunmuş olduğum  mide koruyucu ilaçların potansiyel yan etkileri başlıklı yazımda  bu tehlikenin aşırı abartıldığından bahsetmiş ve gerçek durumu açıklamıştım. Dolayısı ile mide koruyucu ilaçların kronik kullanımlarında  dahi korkulacak boyutta  yan etkileri olmadığını burada bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Reflü hastalığını  genelde kronik bir hastalık olduğu gerçeği göz önüne alındığında bu hastalığın tedavisinin de  yıllar boyu devam gerektirdiği  gerçeği kolayca anlaşılmaktadır. Ancak reflü hastalığının tedavisinde amaç sanıldığı kadar basit değildir. Reflü hastalığının mide koruyucu ilaçlarla tedavisi reflü hastalığına bağlı olan şikayetleri ortadan kaldırmaktadır. Ama bu  biz gastroenterologların tek düşündüğü tedavi amacı değildir.

Reflü hastalığı mide koruyucu ilaçlarla etkin şekilde ve sürekli olarak tedavi edilmediğinde , yemek borusu alt  kesimlerinde  sürekli tahriş ve bunun onarılmasına dönük tamir dokusu gelişimi süreçleri sonunda ülserler, kanamalar, darlık gelişimi ve  aynı zamanda yemek borusu kanseri riski yaratan hücre ve doku değişiklikleri gibi istenmeyen komplikasyonlar ortaya çıkabilmektedir. Yani  mide koruyucu ilaçlarla sürekli reflü tedavisi bu saydığımız risklerin minimize edilmesi yahut tamamen önüne geçilmesi açısından da şarttır.

Bu bilgiler ışığında  mide koruyucu ilaçlarla yıllar boyunca etkin seviyede reflü tedavisinin sürdürülmesinin önemini sizlere burada bir kez daha vurgulamış oldum sanıyorum. Hepinize sağlıklı günler diliyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Doktor Ahmet Kemal Gürbüz'ün Özgeçmişi

Gastroenteroloji  Doktoru Ahmet Kemal Gürbüz'ün Özgeçmişi 1958 yılında doğdu. Ortaokul ve lise eğitimini Ankara Atatürk Lisesinde tamamladı. Tıp eğitimini Hacettepe Üniversitesi Hacettepe Tıp Fakültesinde yaptı. 1989 yılında İç Hastalıkları Doktoru oldu. Daha sonra bir yıl süre ile Amerika Birleşik Devletleri Maryland Eyaletinde Johns Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde Mayerhoff Digestive Diseases Center’da Gastroenteroloji branşında Fellow olarak üst ihtisas çalışmalarında bulundu. Yurda döndükten sonra 1993 yılında Gastroenteroloji Doktoru unvanı aldı.1995 senesinde Gastroenteroloji branşında Üniversite Doçenti oldu.1999 yılında İngiltere Londra Üniversitesinde  Kings' College Hospital bünyesindeki Gastroenteroloji ve Karaciğer Hastalıkları Kliniğinde çalışmalarda bulundu.Karaciğer transplantasyonu ile ilgili çalışmalarda yer aldı. Profesör Doktor Ahmet Kemal Gürbüz’ün 66 adet ulusal bilimsel yayını , 44 adet ulusal kongre bildirisi, ayrıca ulu

KOLONOSKOPİ İLE POLİP NASIL ALINIR? (KOLONOSKOPİK POLİPEKTOMİ)

Kalın Bağırsak polipleri kolonun her hangi bir kesiminden gelişebilir. Kolon poliplerinin %60’ı yaklaşık 100cm uzunluğundaki kalın bağırsağın son 50cm’lik bölümünde gözlenmektedir. Kalın bağırsak polipleri kolon duvarına bir sapla bağlantı gösterebilecekleri gibi, sapsız olan ve dolayısı ile geniş bir tabanla kolon duvarından kaynaklanmış poliplerde mevcuttur.  Kolonda kolonoskopi esnasında saptanan poliplerin önemli bir bölümü büyüdüklerinde kolon kanserine dönüşebilme kabiliyeti kazanır ve kalın bağırsak kanserlerinin neredeyse tamamına yakın bölümü (%95) kolon poliplerinden gelişir. Bu nedenle kolonoskopi sırasında saptanan kolon poliplerinden en azından biyopsi alınması yahut polibin o esnada polipektomi yöntemiyle tamamen çıkartılması uygun yöntemdir.  Kolon poliplerinin kolonoskopi sırasında alınması işlemi, elektrik kullanılarak polibin sapı yahut tabanından kesilmesi yolu ile gerçekleştirilir.Bu polip alınması işlemi hastada hiçbir ağrı veya rahatsızlık yaratmaz. Dah